Sizlere ilk yurt dışı yazımızı Como Gölü ile yapmıştık, o gün bu gündür biz İtalya’da bulunan göllere ve göl kenarındaki kasabaların tamamına hayranız 🤗. İtalya’da gerçekten bir göl kültürünün olması bizi epey mutlu ediyor. Bu seferki göl ziyaretimizi ise Lago di Garda (Garda Gölü)’ya yapalım istedik. Garda Gölü’nün ortasına kurulmuş tatlı bir yer var, Sirmione. İnanılmaz güzel bir tarihe sahip.
Sirmione ve çevrelerine nasıl gidilir ?
Biz Sirmione’ye ulaşmak için, Milano’dan Desenzano’ya tren ile gittik. Elbette civarda bulunan şehirlerden otobüs ve tren ile Desenzano’ya gidebilmek mümkün. Buradan alacağınız 3 Euroluk otobüs biletleri ile Sirmione’ye ulaşabilirsiniz. Belki bizim kadar şanslı olursanız dönüş otobüsünde bulunan biletler bitmiş olur ve bedavaya tren garına kadar gitmiş olursunuz 🙈. Bir diğer çözüm ise vapurlar; eğer Desenzano’ya uğramayı düşünüyorsanız sahilde bulunan iskeleden belirli aralıklar ile Sirmione ve diğer kasabalar vapur kalkıyor.
Peki bizim Sirmione’de bir günümüz nasıl geçti ?
Sirmione Kasabası’na girer girmez sizi tüm ihtişamlı yapısıyla ilk olarak Sirmione Kalesi diye de bilinen Scaliger Kalesi sizi karşılıyor. “Castello Scaligero” kalenin orijinal adı. 13.yy da yapılmış ve doğal olarak stratejik bir konumda. Zincirle açılıp-kapanan köprüsü var, hani şu filmlerde gördüğümüz gibi. Surların bitişi ise çok estetik, dümdüz bir çizgi şeklinde değil de, boyu biraz kısaltılmış lale gibi sonlandırılmış uçları, o dönemde bile estetik kasan İtalyanlar’ı seviyoruz 😅.Scaliger Kalesi’ni gezmenin ücreti ise 6 euro, ama bu kalede inanılmaz manzaralar bulacağınıza eminiz, internetten azıcık bakındık ve hayran kalmadık diyemeyiz 😅 ancak biz günübirlik ziyaretçiler olarak burayı pas geçtik. Bu kalenin içerisinden geçince aman tanrım, OMG ! WTF ?!’^ oluyorsunuz 🙈 çaprazlı, karşılıklı bir sokak dolusu dondurmacı bulunuyor, metrekarede 10 dondurma yiyen turist de cabası 😅. Külahları insani boyutta olmayan ama harika gözüken dondurmacılar resmen büyüleyici duruyorlar. Sonrasında ise sokak boyunca sıralanan mağazalar ve restoranlarla kasabanın renkli dünyasına adım atıyorsunuz. Eğer yaz aylarında giderseniz burası fazla turistik oluyor ve geleneksel o dar İtalyan sokakları sizi bunaltıyor, ancak bu eski kasaba o kadar sempatik ki hiç bir şey sizi yıldıramıyor.
Sirmione Kasabası’nın bir başka meşhur yapısı ise pembe-mor begonvillerin içerisinde kaybolan taş ev, resmen bir fotoğraf merkezi gibi. Önünde, yanında sürekli birileri fotoğraf çekilmek için çabalıyor, eğer fotoğraf çekinmek isterseniz inanın bizce en az yarım saat yer burası 🙈.
İsmini her şehirde bulabileceğiniz sokak olan Vittorio Emanuele burada da en ünlü sokak. Restoran ve mağazalarla çevrili sokak kasabanın hayatının yaşandığı yer. Sirmione yeme içme konusunda pek çok alternatife sahip bir kasaba. Karnınız acıktığında nefis deniz ürünlerinin ve zeytinyağlı yemeklerin tadına bakabilirsiniz.
Biz akşam üstü yemeğimizi burada hafif olsun diye deniz ve göl ürünlerini tercih edelim dedik ancak çok fazla şey denemek istediğimiz için herşeyden azar azar ama ortaya olacak şekilde bir şeyler aradık, soğuk ve sıcak deniz ürünleri tabağına karar verdik. Resimlerden görebileceğiniz gibi hiç de hafif olmadı, ama pişman mıyız, asla 😅 biraz dozu aşıp aşırı deniz ürünü yerken bulduk kendimizi. Kasabada bulunan restoranlar ciddi bir şekilde iyi deniz ürünleri mutfağına sahip, önlerinden geçerken menüye bakmanız bile buna inanmanızı sağlıyor.
Yemeğimizi yedikten sonra ise canımız azıcık tatlı çektiğinden hemen dondurmacılara koştuk. Her ne kadar İtalya zaten dondurmasıyla ünlü bir ülke olsa da Sirmione de kendine özgü (dondurma) porsiyonlarıyla ünlü. Bu küçük kasabada yer alan dondurmacılar size çok makul ücretlere kasaba ile ters düşecek, devasa boyutlarda dondurma servis ediyor. Bir porsiyon dondurma yarım kilo olamaz, olmamalı 🙂