Ukrayna’nın batı uc...
 
Notifications
Clear all

Ukrayna’nın batı ucu: Lviv Gezilecek Yerler

1 Posts
1 Users
0 Reactions
136 Views
(@yagmur)
Posts: 87
Member
Topic starter
 

Vizesiz ve nispeten ucuz gezilecek yerler arasında akıllara gelen ülkelerden biri de Ukrayna… Vizesizin ötesinde pasaportsuz bile gidilebilen Ukrayna son zamanlarda Türkler için komşu kapısı gibi olmuş durumda. Ülkenin en batılı ve dolayısıyla Avrupa şehirlerine en çok benzeyen şehri Lviv’e gittik bu sefer. Fakat size bu yazımızda Lviv’in o, herkesten duymaya alışkın olduğunuz şirin yüzüyle birlikte diğer yüzünü de anlatacağız. O yüzden şimdi Lviv hakkında bütün duyduklarınızı unutun ve hiç anlatılmayanları okumak için bekleyin…

Döviz kurları alıp başını gidince, Euro veya Dolar bazlı tatil planlarımızı biraz öteleyip Ukrayna’ya gidelim dedik. Dar sokakları, az katlı evleri, birbirinden güzel korunmuş binaları ve tabii ki güzel insanları ile aklımızda yer etmiş Lviv’e THY ve Pegasus’un ucuz uçuşları ile çok kolay gidilebiliyor. Ukrayna Havayolları da oldukça hesaplı fiyatlarla Lviv’e uçuyor. Fiyatlar düştükçe, bagaj, check-in, ikram gibi servislerin de ek hizmet olarak satıldığını unutmayalım tabii.

Biz de hem saatleri daha uygun hem de fiyat anormal derecede daha düşük olduğu için Kiev aktarmalı olarak Ukrayna Havayolları ile gitmeye karar verdik. Normalde sadece 45 dk – 1 saat beklemesi olan uçuşumuz Kiev’deki aşırı kar yağışı nedeniyle 3 saat gecikmeli olarak gerçekleşti ve öğleden sonra Lviv’e vardık. Lviv’in ufak bir havaalanı var. Güvenlikten çıkar çıkmaz kolunuza taksiciler yapışıyor ve para bozdurmaktan otel bulmaya, şehir turundan restoran önermeye kadar her türlü seçeneği sunup ilk dakikada bunaltıyorlar. Bu arada, biz Kiev’de 3 saat beklemek zorunda kalınca bir miktar Grivna alalım demiştik. Ancak döviz bürolarındaki kurlar o kadar yüksek ki, doğrudan ATM’den para çekmek çok daha karlı oluyor. Şehirdeki döviz büroları biraz daha insaflı ama her halükarda ATM’den çekmek daha avantajlı oluyor. 100 TL’ye 500 Grivna alabiliyorsunuz. Ayrıca yine havaalanında kendinize geçici bir telefon hattı da almanızı öneririz, çok ucuz ve şehirde büyük kolaylık sağlıyor.

Taksicileri bir şekilde aştıktan sonra otelden temin ettiğimiz, ama dönüşümüz sırasında ne kadar kazıklandığımızı anladığımız transferle otelimize geçtik. Ukrayna’da UBER kullanımı yasal ve oldukça yaygın. Kesinlikle transferinizi bu şekilde halledebilirsiniz. Lviv’den dönüşte, otelin transferine ödediğimiz paranın dörtte birine aynı yol için UBER ile seyahat ettik. Otele gidene kadar gördüğümüz kadarıyla Lviv, soğuk, eski ve çok fazla hareketli olmayan bir şehirdi…

Lviv, çok fazla konaklama alternatifi sunuyor. Şehirde çok büyük oteller yok, genelde 2 ve 3 yıldızlı oteller. Airbnb ve MisterBnB çok yaygın olmamakla beraber alternatifler arasında. Apart tarzı oteller daha fazla tercih edilebilir. Zaten birazdan da okuyacağınız şekilde, şehirde en çok sevdiğimiz şey yeme içme alternatiflerinin bol ve fiyatların çok ucuz olması…

Otele hızlıca yerleştikten sonra kendimizi hemen dışarı attık ve şehri keşfetmeye başladık. İlk izlenimimiz şimdiye kadar gezip gördüğümüz şehirler arasında en ufak ve bakımsızı olduğu yönündeydi. Şehrin en güzel yanı ise yeme içme konusundaki zenginliği… Bu kadar çok kafe ve restoran gördüğümüz başka bir şehir hatırlayamadık.

Ancak tüm bu yoğunluk ve hareketlilik şehrin cazibe merkezi Rynok Meydanı’nda… yürüme mesafesinde olan bir çok yapıyı bu meydandan başlayarak gezmek çok kolay. Hatta ücretsiz rehberler eşliğinde gezi turları da yapılıyor. Numaralandırılmış bina ve mekanları rehber eşliğinde gezip dolaşabiliyorsunuz. Bunun için meydandaki turist merkezinden bilgi alınabiliyor.

Gezilip görülmesi gereken yerlere ayrıca değineceğiz ama öncelikle bizi hayal kırıklığına uğratan şeylerden bahsetmek istedik bu sefer… Şöyle ki, öncelikle şehir genel olarak insanı sıkan bir havaya sahip. Belki kış mevsiminden ve sürekli kapalı havadandır ancak daha önce kışın gezip gördüğümüz hiçbir şehirde bu kasveti yaşamamıştık. İnsanları sürekli asık suratlı ve kabalar maalesef. Turizm, en önemli geçim kaynaklarından birisi olmasına rağmen özellikle turistlere karşı çok kabalar ve kesinlikle hiçbir konuda yardımcı olmuyorlar. Şimdiye kadar hiç böyle bir muameleyle karşılaşmamış birisi olarak açıkçası çok şaşırdım. Kafe ve restoranların bu kadar bol ve yemeklerin ucuz olmasına rağmen, çalışanların ve servisin kalitesi çok düşük. En şık restoranda bile hesap ödemek için bekletiliyor, sanki zorla gelmiş gibi hizmet görüyor, yediğiniz yemeğin keyfini süremiyorsunuz.

Yani şöyle denebilir; şehir küçük ve eski bir Avrupa şehri görüntüsünde, daha sıcak bir mevsimde görsel olarak da daha keyifli olabilir. Ancak insan faktörü işin içine girince, gezip dolaşma keyfi oldukça tatsızlaşabiliyor. Açıkçası biz, oteldeki personel dışında hemen hemen hiçbir mekanda güler yüzlü ve ilgili bir insanla karşılaşamadık… Ve bu da doğal olarak bütün izlenimimizi değiştirdi.

Tabii ki bunlar bizi şehri keşfetmekten alıkoymadı. Okuduğumuz, arkadaşlardan duyduğumuz, gördüğümüz yerleri, yemekleri, deneyimleri es geçmek istemedik. Her ne kadar çalışanlar sevimsiz ve ilgisiz olsa da hemen hemen bütün turistik yerleri dolaşmaya çalıştık.

İşte bunların öne çıkanları:

Rynok Meydanı ve Belediye Binası: Şehrin kalbi diyeceğimiz bu meydan, gün boyu hareketli ve ilk görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Meydanı çevreleyen binaların tarihleri 16. yüzyıla kadar gidiyor ve çok iyi korunmuş durumdalar.

Meydanda yer alan Belediye Binası ve üzerindeki kule, tarih boyunca 3-4 kere farklı nedenlerle yıkılıp yeniden yapılmış. Şimdiki haline ise 1800’lü yılların ortasında getirilmiş. Yaklaşık 350 basamaktan oluşan ve yükseldikçe daralan bir merdivenle kulenin tepesindeki gözlem terasına ulaşılıyor. Bazı gezi sitelerinin yorumlarında çok zor, sıkışık, korkunç merdivenlerden bahsedilmişti ama Vatikan’da St Pietro Kilisesinin kubbesine çıkarken çok daha korkunç bir merdiven deneyimimiz olduğu için bize gayet keyifli geldi. Kulede bulunan saatin sarkaç mekanizmasını da tırmanırken görüp seyredebiliyorsunuz.

Terastan şehir manzarası güzel görünüyor. Lviv’in hemen hemen tümünü izlemek mümkün.

Opera Binası: Şehrin en güzel yapılarından biri olan bina 1900’lü yılların hemen başında inşa edilmiş. Avrupa’daki en güzel opera binalarının arasında gösterilen bina, konser veya bir etkinlik olmadığı zamanlarda ufak bir ücret karşılığında gezilebiliyor.

Virmenska Caddesi: Şehirdeki en hareketli kafe, restoran ve barların bulunduğu cadde Rynok Meydanı arkasında uzanıyor. Caddenin sonunda yapımı 13. yüzyıla dayanan Dominik Kilisesi yer alıyor. Pazar günleri kalabalık ayinlerin yapıldığı kilisenin önünde de yardım kuruluşlarının küçük tezgahları bulunuyor. Hemen yanındaki alanda ise ikinci el ve antika eşya pazarı kuruluyor.

Restoran, kafe ve barlar: Lviv’de her bütçeye ve damak tadına hitap eden mekanlar mevcut. Genel olarak fiyatlar ucuz ve menüler et ağırlıklı. Galiçya mutfağını deneyeceğiniz restoranlar, çikolatanın binlerce çeşidini tadabileceğiniz mağazalar, bira atölyeleri, et restoranları, kruvasanla harikalar yaratan ufak büfeler ve onlarca küçük bar şehri kuşatıyor.

Bu mekanlar arasında özellikle görün diyebileceklerimiz şöyle:

 

Lviv Croissants: Kahvaltı veya gün içinde atıştırmak için uğrayabileceğiniz, onlara şubesi olan bir zincir büfe. Günlük, taze kruvasan içine isterseniz meyve, isterseniz kahvaltılık, isterseniz tavuk vs ekleterek kahve eşliğinde keyfini çıkarabilirsiniz.

Baczewski: Her gün sat 11:00’e kadar kahvaltı servisinin yapıldığı mekan, şehirde açık büfe kahvaltı veren nadir mekanlardan biri. Ama esas özelliği sadece açık büfe kahvaltısı değil… Camekanla kapatılmış bir botanik bahçeye benzeyen, içinde papağanların dolaştığı, piyano eşliğinde kahvaltınızı yaptığınız mekanda keyifli dakikalar geçirebilirsiniz. Ancak burada da çalışanların kötü muamelesi ile karşı karşıyasınız maalesef. Girişte sanki zorla gelmişsiniz gibi suratsız bir şekilde karşılama, masaya eşlik ederken “al işte buraya otur” der gibi bakışlar, masanızı hiç tanımadığınız kişilerle burun buruna paylaşma zorunluluğu ne yazık ki mekanın atmosferinin güzelliğini gölgeliyor…

Bira Tiyatrosu: Yine Rynok Meydanında bulunan bu katlı restoranda yüzlerce çeşit biradan seçiminin yapabilir, üst katlarda akşam saatlerinde müzikle eğlenebilirsiniz. Soğuk bir bina.. Belki de ısınmak için daha çok alkol tüketilsin diye bilinçli yapıyorlardır ama biz üşüdüğümüz için çok fazla kalamadan çıkmıştık.

Mons Pius: Ermeni Katedrali içerisinde bulunan restoran, ilgin atmosferi ve sessizliğiyle dikkat çekiyor. Ancak yemekleri ve şarapları mükemmel. Şık bir akşam yemeği için kesinlikle tercih edilebilir.

Kryivka: Lviv ile ilgili tüm yazılarda mutlaka göreceğiniz ve duyacağınız bir mekan. Girişini bulabilirseniz, şifreyi söyledikten sonra mekana girebiliyorsunuz. Şifreyi herkes yazdığı için biz de yazalım bari: Slava Ukraine, yani Yaşasın Ukrayna. Mekanın içi biraz savaş müzesini andırıyor. Üst katındaki uçaksavara çıkıp foto çektirmezseniz de Lviv’e gitmiş sayılmıyormuşsunuz…

Çikolata Fabrikası: Lviv’de en sevdiğimiz mekan burasıydı sanırım… Çikolata yapımını izleyebilir, üst katlarda da farklı lezzetleri tadabilirsiniz. Sıcak bir mekan, çalışanlar diğer mekanlara göre daha ilgili ve güler yüzlü. Çikolata seven birisi olarak, 4 günlük gezimizde 2 kere gittiğimiz ender mekanlardan birisi oldu.

Narodnoyi Kukhni: Galiçya mutfağı ve farklı mantı çeşitlerini deneyebileceğiniz ufak bir restoran. Porsiyonları göz doyurmayabilir ama karnınızı kesinlikle doyuracaktır.

Gay mekanlar: İşte Lviv’in en büyük hayal kırıklığı yaratan kısmı… Şehirde gay hayatı sıfır, hatta sıfırın bile altında. Tanışma uygulamaları aktif olarak kullanılabiliyor, ancak yazışmalar günlerce sürebiliyor. Şehirde hiç friendly mekan yok. İnsanların soğuk davranışları burada da işleri çok zorlaştırıyor ve hatta imkansızlaştırıyor. Avrupa’ya komşu olup bu kadar tutucu bir şehirle karşılaşmak bizi şaşırttı açıkçası.

 

Özetle Lviv bizi çok memnun etmese de, bunda hava şartlarının ve komünist yaşamın etkilerinin silinmesinin zaman almasının etkisinin olacağını düşünsek de yazılıp çizilen bir sürü olumlu yorumu da göz ardı etmemek lazım. Belki daha güzel bir mevsimde, ama kesinlikle en fazla 2 gün için yeniden gidilebilir. Ancak insanlarının davranışlarındaki kabalık, suratsızlık ve sertlik konusunda ne yapılabilir açıkçası bilemiyoruz…

 

 
Posted : 28/07/2022 12:32 am