Kazasker İvaz Efendi Camii
Bir çok güzelliği içerisinde barındıran İstanbul, farklı desenli mimarileri, eşsiz güzellikteki yapıları ile gerek yerli gerekse de yabancı turistlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. Bu metropol isminin büyüklüğü kadar tarihi eserlerinin çokluğu ile de adından söz ettiriyor. Bunlardan bir tanesi de Kazasker İvaz Efendi Camii’dir.
İstanbul’un farklı bir güzelliğidir Kazasker İvaz Efendi Camii. Edirnekapı’dan Haliç’e doğru surları takip ederek inerken sırasıyla mezarlar, ağaçlar eski bir su maskemi ve nihayet surların üstünde yeşilliklerin arasında kaybolmuş gibi duran mütevazi duruşuyla gözünüze çarpar Kazasker İvaz Efendi Camii.
Ayvansaray’da, Anemas zindanlarının bitişiğindeki mütevazi tek mekan ve tek kubbeli Mimar Sinan eseridir. Eskiden ahşap bir revağı bulunsa da bugün yok olmuştur.
Mimar Sinan eseridir dedik ya, işte bunu ispatlayan bir çok öğeyi bulmak mümkündür burada. Bu boyuttaki camilerin tipik merkez eksende bir kapısı olmasına rağmen, Kazasker İvaz Efendi Camisinin giriş cephesinin sağ ve solunda ikişer eşit büyüklükte kapı bulunur. İç taraftaki kapılar hanımların namaz kılacağı yere, dış taraftaki kapılar ise esas namaz kılınacak yre açılır. Edirnekapı’daki Camii 600 yıla yakın bir süredir ayaktadır. 1585 yılında yapılan camii’nin mimarı Mimar Sinan’dır.
Kazasker İvaz Efendi tarafından yaptırılan camii yine bu isimle günümüze kadar ulaşmış büyük bir ecdad yadigarıdır.
Bu camii devrin şaşalı dönemini anlatan, kadın ve erkek eşitliğine vurgu yapar bir mimari yapıdır. Tarih boyunca da çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Camii olarak yaptırılan yapı yeri gelmiş medrese, yeri gelmiş mektep görevini üstlenmiştir.
Bu eşsiz camiinin önemli özelliklerinden birisi İznik Çinileri ile süslü mihrabıdır. Rengarenk ve desen desen yapılan çini süslemeleri bu caminin oldukça fazla dikkat çekmesine sebep olmuştur.
Kazasker İvaz Efendi Camii gerek çinileri gerekse de mimari özellikleri ile dönemin en güzel örnekleri arasında yer alır.
Günümüzde ise bu camii meraklı bakışlar arasında hayatiyetini sürdürmekte. Dar bir alanda kurulu olan Kazasker İvaz Efendi Camii fotoğrafçı ve turistlerin en uğrak yerlerinden birisidir. Ne zaman ki İstanbul’a yolunuz düşer, bu eşsiz güzellikteki camiyi gidip görün, bahçesinde oturup soluklanın. Sinan’ın zihninden çıkmış bu eşsiz eseri görerek hem hayranlığınızı artırın hem de geçmişin tam kalbine yolculuk yapın. Tarihine, yapılış şeklinde ve mimari özelliklerine hayran kalacağınız bu caminin Türkiye’de başka bir örneğinin bulunmaması ise dikkat çeken başka bir ayrıntı. Size kalan ise sadece ama sadece gezmek.
Yavuz Selim Külliyesi
Osmanlı Padişahlarından Kanunu Sultan Selim Han tarafından yaptırılmış olan Yavuz Selim Külliyesi; İstanbul İli, Fatih İlçesi sınırları dahilinde bulunan “Sultan Selim” semtinde konumlandırılmıştır. Konum olarak Haliç’i gören bir tepe üzerinde bina edilen “Yavuz Selim Külliyesi” adını Kanuni Sultan Süleyman Han’ın babası Yavuz Sultan Selim’den almıştır. Takvimler on altıncı yüzyılın ilk çeyreğini gösterirken yapılan külliye hamam, sıbyan mektebi, darüşşifa, cami ve imaret binalarından oluşur.
Yavuz Sultan Selim Külliyesi’nin mimarı konusunda kesin bir bilgi yoktur lakin Tahsin Öz isimli kişi külliye bünyesinde bulunan caminin ünlü mimarlardan Acem Ali’ye yaptırıldığını iddia etmektedir. Tabhaneli olarak tabir edilen camilere son örnek olarak gösterilebilecek olan ibadethane, Osmanlı döneminde inşa edilmiş olan Edirne Camilerini andırmaktadır. Üç değişik bölgeden giriş yapılabilen cami, külliyenin dış avlu olarak tanımlanan yerinde konumlanmıştır.
Camiye ait şadırvan ise sekiz mermer direklidir ve eşine az rastlanan türdendir. Üst kısmında yaklaşık yirmi dört buçuk metre açıklık bulunan cami kubbesi tüm külliyeye hakim konumdadır. Sultan ve müezzin mahfilleri tıpkı bir sanat eseri imiş gibi inşa edilen Yavuz Selim Külliyesi Camisi’nin sultan mahfilindeki altın kafeslerin Sultan İbrahim tarafından yerleştirildiği düşünülmektedir. Mermer ve çini işçiliğinin göz kamaştırıcı örneklerini görebileceğiniz cami, ihtişamın en sade biçimde anlatılmış şekli olarak nitelendirilebilir.
Yavuz Selim Külliyesi dahilinde kıble yönünde konumlandırılmış ve sekizgen plan üzerine kurulmuş bir türbe bulunmaktadır. Osmanlı Padişahlarından Sultan Birinci Selim’e ait sanduka bu türbede yer almaktadır. Ayrıca sandukanın başında bir de beyaz kaftan asılıdır. Tahmin edeceğiniz üzere Birinci Selim’e ait olan bu kaftan İbn-i Kemal adlı şahsın ( rivayete göre ) çamur sıçrattığı kaftandır.
Yavuz Selim Külliyesi’nde Birinci Selim’in türbesi dışında tıpkı aynı özelliklerde inşa edilmiş bir türbe daha bulunmaktadır. Bu türbede devrin padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman Han’ın küçük yaşta yaşamını kaybeden çocuklarının kabirleri bulunmaktadır. Yine Kanuni Sultan Süleyman Han’ın annesi olarak bilinen Hafza Sultan’ın mezarı da türbe sınırları içerisindedir.
Yavuz Selim Külliyesi’nden büyük bir kısım tarih boyunca günümüze ulaşamamıştır. Lakin yine de görülmeye değer Osmanlı eserleri arasındadır.
Kılıç Ali Paşa Camii
Osmanlı Devlet Adamlarından Kılıç Ali Paşa emri ile ünlü Osmanlı Mimarlarından Mimar Sinan’a yaptırılmış olan Kılıç Ali Paşa külliyesi içerisinde bulunmakta olan Kılıç ali Paşa Camisi; takvimler on altıncı yüzyılın sonlarını işaret ederken yaptırılmıştır. Kılıç Ali Paşa Külliyesi dahilinde diğer Osmanlı külliyelerinde olduğu gibi hamam, medrese, cami, sebil ve türbe bulunmaktadır.
Kılıç Ali Paşa Camisi, söz konusu külliyenin mihenk taşı konumundadır. Bu tarihi cami külliyenin inşası tamamlandığında oldukça geniş bir avlu içinde bina edilmişti. Lakin Cumhuriyet döneminden sonra yapılan yol çalışmaları nedeni ile eski hali yok edilmiş ve avluya ait duvarlar geri çekilmiştir. Son cemaat yeri ismi ile tabir edilen ibadet alanı beş adet kubbe ile örtülüdür. Dikdörtgen bir alana inşa edilmiş olan caminin ana kısmının yaklaşık on üç metrelik bir kubbesi vardır. Mimari özellik bakımından Ayasofya’yı andıran camii on altıncı asrın işçiliği ile çini sanatının nadide örneklerini muhteva etmektedir.
Kılıç Ali Paşa Camisi’nde aydınlığı dağlamak için tam yüz kırk yedi adet pencere kullanılmıştır. Bu pencerelerin yirmi dört tanesi ise kubbe kasnağı olarak tabir edilen kısımda konumlandırılmıştır. Güneşin olmadığında aydınlatma vazifesini gören ve takvimler on altıncı asrı gösterirken inşa edilen deniz feneri ise yirminci yüzyılın ortalarından beri Deniz Müzesi’nde bulunmaktadır. Kılıç Ali Paşa Camisi’nde bulunan bir şerefeli minare yirminci yüzyılda yapılan tadilat çalışmasında onarılmıştır.
Kılıç Ali Paşa Camisi’nin deniz gören kısmındaki sekizgen biçimdeki taştan türbede Kılıç Ali Paşa’nın sandukası bulunmaktadır. On sekiz kısımdan hasıl olan külliye ve hamam da günümüze kadar mevcudiyetini koruyabilmiştir.
İstanbul seyahatinizde yolunuz Tophane’ye düşerse mutlaka görmeniz gereken Osmanlı eserleri arasında bulunan bu tarihi yapının avlu duvarı üzerinde bulunan sebilleri de kimi tarihçilere göre külliyenin bir parçasıdır.
Bayezid Külliyesi
Osmanlı padişahlarından İkinci Bayezid’in saltanatı sırasında yaptırılan Bayezid Külliyesi’nin net olarak yapım yılı bilinmese de, takvimler on altıncı yüzyılın başını işaret ederken bina edildiği düşünülmektedir. Bugün İstanbul İli, Fatih İlçesi sınırları içinde kalan ve Beyazıt semtine de adını veren Bayezid Külliyesi; tabhane, hamam, cami, sıbyan mektebi ve medreseden teşkil edilmiştir.
Baş mimarının kim olduğu tam olarak bilinmeyen Bayezid Külliyesi’nin inşasında; Mimar Kemaleddin, Mimar Hayrettin, Sultanşah ve Yakupşah gibi mimarların çalıştığı tarihçiler arasında öne sürülen tezlerdendir.
Tüm Osmanlı dönemi külliyelerindeki gibi, Bayezid Külliyesi’nde de öne çıkan ve ehemmiyet verilen yapı cami kısmıdır. Bu tarihi semte gelip, Bayezid Külliyesi Camisi’ni ziyaret eden yerli ve yabancı turistler kendileri adeta bir açık hava müzesinde zannederler. Caminin orta kısmında Osmanlı mermer sanatının nadide örnekleri bulunmaktadır. Caminin üstündeki kitabe ise Hattat Şeyh Hamdullah Efendi’ye aittir. Bu kitabe dikkate alındığında caminin inşa yılının İsa’dan sonra 1500 olduğu ve yaklaşık 5 sene sürdüğü görülmektedir. Lakin kitabe sadece camiye aittir. Külliye inşa edilirken caminin hangi sırada yapıldığı bilinmemektedir. Bayezid Külliyesi Camisi kare biçiminde inşa edilmiştir. Caminin tavan kısmını örten kubbe ise yaklaşık on yedi metre çapındadır. Kubbeyi dört adet sütun taşımaktadır.
Semtin nerede ise her yanında izlerine rastlamak mümkün olan Bayezid Külliyesi’nin kervansaray ve imaret binaları Beyazıd Devlet Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir. Beyazıt’ın komşu semti olan Laleli’ye cepheli medrese ise Türk Vakıf Hat Sanatları müzesine aittir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi binasının yanındaki Bayezid Külliyesi Hamamı ise yine İstanbul Üniversitesi’nin kullanımına terkedilmiştir.
Her yanı ile tarih kokan Beyazıt semti, İstanbul seyahatlerinde yerli ve yabancı turistin uğrak noktası konumundadır. Zira Beyazıt’ı gezmeden, İstanbul’un tarihi güzelliklerine vakıf olunamaz.
Atik Ali Paşa Külliyesi
İstanbul İli, Fatih İlçesi, Çemberlitaş Semti dahilindeki Yeniçeriler Caddesi üzerinde konumlanmış olan “Atik Ali Paşa Külliyesi”, Osmanlı Padişahlarından İkinci Bayezid’in sadrazamı Bosnalı Hadım Atik Ali Paşa emri ile inşa edilmiştir.
Takvimler on beşinci yüzyılın ikinci çeyreğini gösterirken yapımı tamamlandığı düşünülen Atik Ali Paşa Külliyesi; kervansaray, medrese, imaret binası, türbe, tekke ve cami kısımlarından oluştuğu bilinse de günümüze bu yapılardan sadece türbe, medrese ve camii kısımları ulaşabilmiştir. Atik Ali Paşa Külliyesi Camisi halk arasında Sandıkçılar Camisi, Sedefçiler Camisi ve Çemberlitaş Camisi isimleri ile anılmaktadır.
On yedinci yüzyılın ortasında hasıl olan İstanbul depremi sırasında minaresi kısmen hasar gören ve kubbesi tamamen yıkılan Atik Ala Paşa Külliyesi Camisi’nin on sekizinci asır boyunca yaşanan irili ufaklı depremlerde çok büyük hasar gördüğü bilinmektedir. Tarihçiler tarafından varılan ortak kanı ise on sekizinci yüzyılın sonlarına doğru külliyede kapsamlı bir onarım çalışması yapıldığıdır.
Yaklaşık altı yüz altı metre kare alana bina edilmiş olan Atik Ali Pala Külliyesi Camisi’nin son cemaat yeri olarak tabir edilen kısmı beş adet kubbe ile çevrilmiştir. Kubbe eteklerinde bulunan on altı adet pencere camiye mimari bir güzellik katarken aydınlatılmasına da katkı sağlamaktadır.
Atik Ali Paşa Külliyesi içinde birde sahibi bilinmeyen türbe bulunmaktadır.
Zal Mahmud Paşa Külliyesi
İstanbul’un tarih kokan ilçesi Eyüp’ün sınırları dahlinde bulunan Zal Mahmud Paşa Külliyesi; bugün Defterdar ve Zal Paşa olarak isimlendirilmiş caddelerin arasında bulunmaktadır.
Zal Mahmud Paşa Külliyesi Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman Han’ın vezirlerinden Zal Mahmud’un eşi ve aynı zamanda İkinci Selim’in kızı olan Şah Sultan emri ile yaptırılmıştır. Külliyenin mimarı ise Osmanlı Mimarisinde çağ açan Mimar Sinan’dır.
Yapılış tarihi tam manası ile kestirilemeyen Zal Mahmud Paşa Külliyesi’nin, on altıncı yüzyılın son çeyreğinde yapıldığı düşünülmektedir. Bani türbeleri, cami, iki dershaneden meydana gelen bir medrese, şadırvan ve çeşmelerden vücuda getirilen külliye binası oldukça görkemli bir yapıdır.
Takvimler on sekizinci yüzyılın son çeyreğine işaret ederken meydana gelen depremde hasar gören Zal Mahmud Paşa Külliyesi, Osmanlı Padişahlarından İkinci Mahmud’un saltanatı sırasında ilk kez tadil edilmiştir.
Zal Mahmud Paşa Külliyesi Camisi’nin orta kısmı yaklaşık on iki buçuk metre çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Tuğla ve taş duvarlardan meydana gelen cami, alışılagelmiş Mimar Sinan camilerinden oldukça farklıdır. Cumhuriyetin ilanından sonra restore çalışmalarına tabi tutulan yapıda mümkün olduğu kadar aslına sadık kalınmaya çalışılmıştır.
Yıldız Camisi
İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi sınırları dahilinde bulunan Yıldız Sarayı’na giden yol üzerindeki görkemli cami, Yıldız Camisi’dir.
Osmanlı Padişahlarından İkinci Abdülhamit Han emri ile takvimler 1855 yılını gösterirken inşa ettirilen Yıldız Camisi’nin asıl ismi Hamidiye Camisi’dir. Osmanlı mimari anlayışından oldukça uzak bir çizgide bina edilen camii; oldukça ihtişamlı ve görkemli gözükmektedir.
Yıldız Camisi, Sultan İkinci Abdülhamit Han’ın Yıldız Sarayı’na yerleşmesine müteakip yaptırılmıştır. Osmanlı Hükümdarlığı Dönemi’nde inşa edilmiş olan herhangi bir camiye benzemeyen yapı, süslemeleri, işlemeleri ve yivli minaresi ile dikkatleri üzerinde toplamaktadır.
Valide Camisi
İstanbul İli, Fatih İlçesi, Aksaray semti meydanı üzerinde bulunan dört yol ağzında bina edilmiş olan Valide Camisi, Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülaziz Han’ın annesi Pertenviyal Valide Sultan eli ile yaptırılmıştır. Dönemin ünlü Gayrimüslim mimarlarından Sarkis Baylan, caminin inşaatında baş mimarlık görevini yürütmüştür. On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde yapımı biten Valide Camisi’nin mimarı kimi kaynaklara göre İtalyan asıllı Monte’dir.
Valide Camisi’nin inşa dildiği arazi üzerinde o zamanlar harabe şeklinde olan Hacı Mustafa Ağa Camisi bulunmakta idi. Valide Camisi klasik cami anlayışından daha ziyade bir külliye olarak tasarlanmış ve o şekilde inşa edilmiştir. Zira meydana getirilen yapı içinde; türbe, sebil, mektep ve muvakkithane gibi kısımlar bulunmaktadır. Bu külliyenin cami bölümünde ise “Harim” ve “son cemaat yeri” olmak üzere iki kısım teşkil edilmiştir. Harim olarak tabir edilen kısım yüz metrekarelik geometrik kubbeli bir alandır.
Valide Camisi, İstanbul’da o güne kadar inşa edilen ibadethaneler arasında en çok süsleme ve bezeme kullanılan yapıdır. Bahsedilen süslemeler yapılırken on altıncı yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla kadar olan sanat yelpazesinin harmanlanmasına riayet edilmiştir. Cami yapımındaki taş işçiliği ve diğer süsleme sanatları, Osmanlı Mimarisinin geldiği en son nokta olarak nitelendirilebilir.
Yirminci yüzyılın ortalarında dönemin yerel yönetiminin yaptığı meydan düzenleme çalışmaları sonucu sebil, türbe ve muvakkithane binaları kaldırılmış; bunlardan sadece sebil Valide Camisi’nin bahçesine taşınmıştır. Kaldırımda yapılan çalışmalar ise kot farkı ortaya çıkarmış, dolayısı ile cami kaldırımdan daha alçakta kalmıştır.
Hala restorasyon çalışmaları yapılan Valide Camisi, İstanbul’a gelindiğinde mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir.
Şepsefa Hatun Camisi ( Şebsefa Kadın Camisi )
Kimi kaynaklarda “Şebsefa Hatun Camisi” olarak tabir edilen “Şepsefa Kadın Camisi” İstanbul ili Fatih İlçesi sınırları dahilinde bulunan Zeyrek bölgesinde; takvimler on sekizinci yüzyılın son çeyreğini işaret ederken inşa edilmiştir.
Osmanlı Padişahlarından Birinci Abdülhamit’in zevcesi Fatma Şepsefa Hatun emri ile inşa ettirilen cami, Şehzade Mehned’in hatırasına adledilmiştir. Hayli zaman sonra inşa edilen Sıbyan Mektebi ve yol çalışmalarından dolayı yok olan çeşme ve diğer yapılar göze alındığında, söz konusu yapının bir camiden çok külliye mantığı ile bina edildiği kanısına varılır.
Son dönem Osmanlı Mimarisi’nde oldukça çok rastlanan “Barok” tarz ile inşa edilen Şebsefa Hatun Camisi’nin duvarları tuğla ve taş malzeme ile meydana getirilmiştir. Şeyhülislam Beşinci Yahya Tevfik Efendi tarafından girişine şiir yazılı bir yazıt konulan camide Osmanlı mermer işçiliğinin güzel örneklerini görmek mümkündür.
Şepsefa Kadın Camisi de tıpkı Nusretiye Camisi gibi yol çalışmalarındaki kot farkından mütevellit kaldırım seviyesinin altında kalmıştır.
Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi
Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi; Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’da hüküm sürdüğü zamanlarda inşa edilen “Aya Anastasia” isimli kilisenin bulunduğu rampa arazi üzerine inşa edilmiştir. Söz konusu külliyenin mimarı ise Osmanlı İmparatorluğu’nun ünlü mimarlarından Mimar Sinan’dır.
İki yüz kırk metrekareden fazla ibadet alanı bulunan Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi Camisi’nin kubbesinin çapı ise on üç metredir. Altıgen bir kubbeye olan caminin her yanında Osmanlı Çini Sanatının benzersiz örneklerini görmek mümkündür. Cami her anlamı ile Mimar Sinan’ın sanat anlayışına dair izler taşımaktadır.
Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi Camisi’nin iç avlusu olarak nitelendirilen bölümünde bir derslik ve on altı odadan teşkil edilmiş olan medrese bulunmaktadır. Bir sanat şaheseri olan ve görülmez ise çok şey kaçırılacak şadırvan ise avlunun tam orta kısmına yerleştirilmiştir.
Selimiye Camisi
Osmanlı hükümdarlarından Üçüncü Selim devrinde takvimler on sekizinci yüzyılın sonuna işaret ederken başlayan ve on dokuzuncu yüzyılın başında biten Selimiye Camisi, küçük bir külliye mantığı güdülerek bina edilmiştir. Mevcudunda bir sebil, bir muvakkithane ve bir de çeşme bulunduran Selimiye Camisi, günümüzde Üsküdar İlçesi sınırları içinde bulunan Selimiye Kışlası’nın hemen yanındadır. Oldukça büyük bir avlunun orta noktasında konumlandırılmış olan Selimiye Camisi’ne dört ana yönden girmek mümkündür.
Kaba taslak bakıldığında dönemin mimari çizgisine uygun olarak batılı mimari tarz ile inşa edildiği görünen Selimiye Camisi’nin ilk tadilat işlemi kalın bulunan cami minarelerinin “taş yontma” sistemi ile inceltilmesidir. Lakin 1823 yılında hasıl olan şiddetli bir lodos fırtınası, bu inceltme fikrinin çokta yerinde bir karar olmadığını ortaya koymuştur. Fırtınada iki minaresi de yıkılan Selimiye Camisi yeniden restorasyona girmiştir.
Osmanlı kaynaklarında Selimiye Camisi mimarının kim olduğu belirtilmemiş olsa da, ünlü Osmanlı mimarlarından Ahmet Nureddin Efendi’nin mimarlığında kesme taş kullanılarak yeniden inşa edildiği bilinmektedir.
Önemle belirtmek isteriz ki, Selimiye Camisi Anadolu Yakası’na yolunuz düştüğünde mutlaka ziyaret etmeniz gereken tarihi yapılardan biridir.
Piyale Paşa Külliyesi
Piyale Paşa Külliyesi, Osmanlı Padişahlarından Sultan İkinci Selim Han’ın damadı ve dönemin Kaptan-ı Derya’sı olan Piyale Paşa emri ile takvimler 1573 yılını işaret ederken, dönemin ünlü mimarı Mimar Sinan’a inşa ettirilmiştir.
İnşa edildiği dönemde; çarşı, sebil, türbe, tekke, cami, hamam, sıbyan mektebi gibi kısımları bünyesinde bulunduran Piyale Paşa Külliyesi’nden günümüze sadece türbe ve cami kısımları kalmıştır. Söz konusu yapı, bugün Kasımpaşa olarak isimlendirilen ve Beyoğlu İlçesi sınırlarına dahil olan semttedir.
İki bin dört yüz yetmiş beş metrekare alana bina edilen Piyale Paşa Külliyesi Camisi’nin duvarları moloz ve küfeki taşları ile kaplanmıştır. Altı yüz metrekare harim alanına sahip olan caminin üstü altı adet kubbe ile kapatılmıştır. Çerkez Hasan Çelebi tarafından yazıtları yapılan cami, aynı zamanda da Osmanlı Çini Sanatının benzersiz örneklerini taşır. Caminin mihrap ekseninde yükselen minaresi ise alışılagelmiş tarzın fazlası ile dışındadır.
Piyale Paşa Külliyesi’nin türbe kısmında ise biri Piyale Paşa’ya ait üç sanduka ve on mermer lahit kabir bulunmaktadır.
Nusretiye Camisi
Bugün Beyoğlu İlçesi Tophane sınırları içinde kalan Nusretiye Camisi, Osmanlı Padişahlarından İkinci Mahmud’un emri ile takvimler 1823 yılını gösterirken yaptırılmaya başlamıştır. İnşaatı üç yıl süten ve ünlü mimar Krikor Amira Baylan’a bina ettirilen cami, 1826 yılında tamamlanmıştır. Nusretiye Camisi’nin bulunduğu arazi üzerinde Üçüncü Selim emri ile inşa ettirilen Arabacı Kışlası Camisi’nin kalıntıları bulunmakta idi. Arabacı Kışlası Firüzağa yangınında kül olmuştu.
İnşasının ardından iki büyük tadilat gören Nusretiye Camisi’nin her iki restorasyon çalışmasında Cumhuriyetin ilanından sonra gerçekleşmiştir. Takvimler yirminci yüzyılın ortasını gösterirken üç yıllık kapsamlı bir tamirat çalışmasına dahil olan cami,1980 ve 1992 yılları arasında toplam on iki yıl süren kısmı tadilatlara ev sahipliği yapmıştır.
Barok mimari anlayışına göre yapılmış olan caminin girişine geldiğinizde sizi dört metre boyunda iki metre on santimetre eninde oldukça görkemli bir kapı karşılar. Yaklaşık elli yedi metre kare ve kare şeklinde bir harime sahip olan Nusretiye Camisi, klasik Osmanlı mimarisine son örnek sayılabilir. Süslemelerde abartıdan kaçılarak sade bir görünüm çizen yapıda mermer duvar kaplamaları tercih edilmiştir.
Nusretiye Camisi’nin giriş kısmındaki çıkıntılı bina ise Hünkar Kasrı’dır. Caminin sultan girişi ise deniz tarafındadır Hünkar Kasrı’nın kapısında bulunan yazıt ise Hattat Mustafa Rakım Efendi’ye aittir.
Nusretiye Camisi’nin avlu kısmında muvakkithane, şadırvan ve sebil bölümleri bulunmaktadır. Eşsiz bir deniz manzarasına sahip olan cami, mutlaka görülmesi gereken yapılardandır.
Molla Çelebi Camisi
Bugünkü Beyoğlu İlçesi, Fındıklı Semti’nde bulunan Meşhur “Meclisi Mebusan Caddesi” üzerindeki “Molla Çelebi Camisi”, Osmanlı’nın ünlü kadılarından Mehmed Vusuli Efendi’nin istemi ile ünlü Osmanlı Mimarı Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. İlk bakışta klasik Mimar Sinan üslubunu yansıtan caminin tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmemektedir. Tarihçiler on altıncı asrın son çeyreğinde inşa çalışmalarının başladığını düşünmektedir.
Tarihi kaynaklar incelediğinde Molla Çelebi Camisi yapılırken salt bir camiden çok bir medrese mantığı güdülmüştür. Cami binasına ilaveten bir hamam ve bir Sıbyan Mektebi bulunmaktadır. Lakin bu yapılar maalesef günümüze dek ayakta kalma şandı yakalayamamıştır.
Otuz beş metrekare civarı ibadethane ve kırk metrekare dolaylarında mihraptan hasıl olmuştur. Kubbe çapı ise yaklaşık olarak on iki metredir.
Küfeki taşından bine edilen Molla Çelebi Camisi’nin tek şerefeli bir de minaresi bulunmaktadır.
Mahmud Paşa Külliyesi
Mahmud Paşa Külliyesi, Osmanlı Padişahlarından İstanbul’un Fatihi Fatih Sultan Mehmet Han’ın saltanatı sırasında vezirlik görevi icra eden Mahmud Paşa emri ile dönemin mimarlarından Atik Sinan’a inşa ettirilmiştir. Mahmud Paşa Külliyesi aynı zamanda da fetihten sonra ilk inşa edilen vezir külliyesi olma hüviyetini elinde tutar.
İstanbul İli, Fatih İlçesi’nde bulunan Mahmud Paşa Semti’nde konumlandırılmış Mahmud Paşa Külliyesi; takvimler 1463 yılına işaret ederken inşa edilmeye başlamış ve yapımı yaklaşık on bir yıl sürmüştür.
Mahmud Paşa Külliyesi dahilinde; medrese, cami, hamam, han, sıbyan mektebi, imaret binası yanı sıra türbeler de bulunmaktadır. Lakin on sekizinci yüzyılın ortasında çıkan talihsiz bir yangın sonucu medrese, çarşı, imaret binası ve sıbyan mektebi günümüze dek ulaşamamıştır. Yangından geriye kalan türbe, cami ve han ise tüm ihtişamı ile ziyaretçilerini kabul etmektedir. Mahmud Paşa Külliyesi’nin hanı, on beşinci yüzyıldan bugüne kadar ulaşabilen tek han örneğidir. Bugün “Kürkçüler Hanı” olarak ticari faaliyetlerine devam etmektedir.
Mahmud Paşa Külliyesi’nin ibadethanesi olan cami, klasik Osmanlı mimari anlayışı çerçevesinde vücuda getirilmiştir. Yaklaşık üç yüz on iki metrekarelik bir ibadet kısmına haiz olan cami, iki adet kubbe ile örtülmüştür. Camideki toplam kubbe sayısı ise on sekizdir.
Mahmud Paşa Külliyesi Camisi’nde kullanılan süslemelerin nerede ise tamamı ( Hünkar Mahfili de dahil olmak üzere ) on sekizinci asırdan sonra yapılmıştır. Caminin kıble yönüne bakan kitabede ise inşa tarihi nakşedilmiştir.
Restorasyon çalışmaları sırasında kendine has çizgilerini kaybeden Mahmud Paşa Külliyesi Camisi yine de oldukça ihtişamlı ve görkemli gözükmektedir. Ayrıca mermerin ustaca kullanımı da Osmanlı mermer sanatının nadidede örneklerindendir.
Mahmud Paşa Külliyesi Türbesi’nde bulunan sanduka, külliyeye adını veren Mahmud Paşa’ya aittir. Söz konusu türbenin inşasında küfeki olarak tabir edilen taşlar kullanılmıştır.
Mahmud Paşa Külliyesi’nden günümüze kalan medresede maalesef bir tek derslik günümüze kadar gelme becerisini göstermiştir. Ayrıca İstanbul ilinin en eski hamamı olarak nitelendirilebilecek olan yapısı ve Darüssaade Ağası Mustafa Ağa tarafından yaptırılan sebil ve çeşmesi de yine ziyaretçilerini kabul etmektedir.
Bir tarihe tanıklık eden Mahmud Paşa Külliyesi’ni mutlaka görmenizi tavsiye ediyoruz.