Kurucusu Howard Schultz’ın Milano’ya yaptığı iş gezisinde, kahve içmek için uğradığı bir barda İtalyanlar’ın kahveyi bir sosyalleşme aracı olarak gördüklerini anlayıp ilham almasıyla kurulan Starbucks İtalya’daki ilk şubesini Milano’da açtı. Açılışının üzerinden biraz zaman geçti ve aşırı ilginin biraz daha azalması ile biz de Starbucks’a uğrama fırsatı bulduk.
Hmm İlk STARBUCKSSS nerede peki ?
Piazza Cordusio’da bulunan tarihi posta binasına açılan Starbucks Reserve Roastery, gerçekten merkezi bir yerde. Yürüyerek Duomo’dan üç dakika gibi kısa sürede buraya ulaşabilirsiniz. Metro veya toplu taşıma kullanarak gelmek isteyenler ise metro olarak kırmızı hattı kullanarak Cordusio durağında indiklerinde kendileri Starbucks’ın karşısında bulacaklardır. Otobüs ve tramvay ile ulaşmak isteyenler ise 2,12,14,16,19 ve NM1 nolu hatlar ile kolaylıkla ulaşım sağlayabilirler.
Peki bu afilli Starbucks Nasıl derseniz ?
Şimdi ufacık bir araştırma sonucunda Shanghai (Şangay) ve Seattle’daki yeni şubeleri ile birlikte, dünyadaki üç Reserve Roasteries’ten biri olduğunu öğrendik. Burada ve Reserve Roasterieslerin genel özelliği isekavurmadan ve demlenmeden oluşan hazırlanma aşamalarını mekan içerisinde canlı bir şekilde görülebiliyor olması. Hatta belli çalışanlar soruları olan ziyaretçilere kahve hakkında detaylı açıklamalar yapıyor, bilgilerini esirgemiyor. Önümüzdeki dönem içerisinde New York, Tokyo ve Chicago’da da benzer şubelerin açılması planlanıyormuş.
Detaylıca bilgi verdikten sonra incelememize geçecek olursak, mekan atmosfer olarak tam anlamıyla BÜYÜLEYİCİ. Bulunduğu tarihi bina, özellikle tüm ışıkların açık olduğu ve taş döşemelere yansıdığı gecelerde inanılmaz bir görüntü oluşturuyor. Ana girişin önünde bahçe diyebileceğimiz yerde ise resmen devasa bronz kuş kafesleri masaların çardakları olarak kullanılmış ve çok hoş duruyorlar.
İçeriye geri dönecek olursak dekorlar hem modern hem de klasik detaylar olduğundan bahsedebiliyiz. Overcrowding olmasına rağmen, hizmet kusursuz ve personel İtalya’da görmeye alışık olduğumuzdan bir tık daha fazla samimi (İtalyanlar canayakın ama tipik Amerikan bubbly persona nazaran biraz kasıntı olabilir).
Yiyeceklere gelirsek
Milano’da bulunan en iyi fırınlardan biri diyebileceğimiz Princi Bakery tarafından yapıldığını görmek bizi çok şaşırtsa da oldukça iyi hissettirdi. Şubeye özel yiyecekler, yerel halkın bildiği bir firmadan olması ve özel olarak sunulması büyük bir artı. Yediğiniz her tatlının türevi için daha önceden yediklerinizi unutmanız gerek, Princi inanılmaz bir performans göstererek leziz ürünlerini buraya resmen adamış (ama biraz pahalı)
Biz yiyecek olarak gece gittiğimiz için tatlı seçelim dedik ve tercihlerimizi Tortino al cioccolato ve Delizia al limone’den yana kullandık. Tortino al cioccolato, yediğimiz en mükemmel çikolatalı tatlılardan biriydi. Yapı olarak üzeri fındık krokanlı, çikolatalı brownie’yi andırsa da asla baymayan ve daha çok yeme isteği uyandırarak, ağzınızda mükemmel bir aroma bırakan harika bir lezzete sahipti. Eğer çikolatalı tatlılardan hoşlanıyorsanız kesinlikle tavsiyemizdir .👍🏻 Delizia al limone çok beğendiğimiz bir tatlıdır, kısaca özetlemek istersek kek kısmının süngersi yapısı olması gerektiği gibiydi, keki limon şurubunun ayarının iyi olmasından dolayı sizi yakmayan boğmayan bir taban oluşturuyordu. Kreması ise tazeliği sayesinde ağızda dağılıp giden bir yapıdaydı, kısacası enfesti
Kahvelere geçecek olursak şimdilik sadece americano’sunu deneyebildiğimiz Starbucks’ın kahvesini de oldukça başarılı bulduk. Biz çekirdek olarak Kawa Kabuya’yı tercih ettik, çünkü bu kahve oldukça iyi demlenmesi gereken bir kahve çeşidi. Kawa Kabuya hafif ve karmaşık tat profilini; armut, karamel ve bitter çikolata aromaları barındıran hoş bir kahve. Bizce espresso için uygun olsa da americano’nun da aroması oldukça iyiydi. Kahvelerin büyük bir titizlikle yapılıyor olması ziyaretçiler için büyük bir artı.
Biz atmosfer olarak çok beğenmiş olsak da, Starbucks’ın yerel alışkanlıkları kırmasının zor olduğunu ve yerel halkı değil de turistleri hedeflediğini düşünüyoruz. Fiyatlar normal bir bar fiyatına göre yaklaşık 3-4 kat daha pahalı ama tat olarak fark ne yazık ki 3-4 kat değil. “Gidilir mi?” derseniz günlük kahve için uğrak noktamız olmaz ancak iyi bir yemek sonrası tercih edilebilir diye düşünüyoruz.