Notifications
Clear all

Sardunya ve Korsika’dan Fısıltılar - Gezi Rehberi

1 Posts
1 Users
0 Likes
281 Views
(@guvensez)
Posts: 418
Member
Topic starter
 

İtalya’nın henüz keşfetmediğim bir noktasına odaklandım bu kez. Sardinia adası Sicilya’dan sonra yörenin en büyük adası. Daha önce Roma üstünden ulaşılan adaya artık THY ile Sicilya Catania ve oradan Meridiana iç hatlar uçuşu ile Olbia’ya ulaşmak mümkün. Olbia her ne kadar şehir olarak tanımlansa da, küçük şirin bir belde. Minik bir marina, cafeler, lokantalar, semt pazarlarıyla sempatik bir kasaba havasında. Bizim kaldığımız otel La Fenice Resort biraz tepede olduğundan deniz için her gün ayrı plaja gitmeyi tercih ettik. Sardunya adasında da birçok yerde olduğu gibi araba kiralamak zorunlu. Adanın her tarafına gidip gezmek başka türlü mümkün görünmüyor.

 

İlk gün arabamızı Europecar’dan teslim aldıktan sonra otelimize yerleştik. Aldığımız bilgiler doğrultusunda akşam yemeği için bir seçim yaptık ve Il Portolano restaurantı seçtik. Oraya gittiğimizde ne kadar isabetli bir karar verdiğimizi, her lokmadan sonra tekrarlayarak kendimizi takdir etmeyi de ihmal etmedik.

 

Sipariş verdiğimiz her yemek, her tadım öylesine lezzet barındırıyordu ki adeta deniz ürünleri ve balık tadıyla sarhoş olduk diyebilirim.

Lokanta hemen deniz kenarında ve karşısında bütün heybetiyle yükselen adanın tepesindeki bulutlar, denizin şıkırtısı, içtiğimiz kıdemli şarap yemeğin tadına eşlik edince her şey mükemmel olarak kaydedildi.

 

 

 

Ertesi gün arabamıza atlayarak çevre gezilerine başladık. Aldığımız bilgilere, biraz deneyim ve önsezi de eklenince güzellikler daha da hoş hale geliyor. İlk durak Olbia’dan yaklaşık 1 saat mesafede olan Porto Cervo. Çok güzel ve naif bir genç kızın güzellik yarışmasını kazandıktan sonra allanıp pullanmış haline benzettim ben bu beldeyi. Doğal olarak muhteşem güzellikte olan bu yer, yat limanı ile tekne sahiplerinin ve zengin Avrupalı golf tutkunlarının uğrak yeri haline gelmiş. Muhteşem tekneler, şık hanımlar ve beyler, neredeyse tüm markaları barındıran harika mimarisiyle çarşısı, cafeler. Her şey çok güzel ve üstünde oldukça çalışılmış bir havadaydı. Biz de Shereton otelde muhteşem manzara eşliğinde Bellini’lerimizi yudumladıktan sonra Porto Cervo’dan yaklaşık 20 dakikalık mesafede olan başka bir limana doğru yola çıktık.

 

 

Porto Rotondo daha sessiz sakin ve mütevazi bir liman beldesi. Sanki eskiden insanlar buraya yazlık evlerini yapmışlar ve sonradan marina ünlenmiş ve turist akınına uğramış gibi. Tekne sahipleri tarafından rağbet gören bir marinayı ve güzel bir yacht club ı barındıran bu şirin kent iddiasız ama ruhu olan bir belde.

 

Akşam oldu gezimizi sonlandırıp otele dönüş yolunda acıktığımızı fark ettik ve yol üstünde, rastgele, sadece görüntüsüne göre karar verip Ristorente Dante’ye girdik. Sonuç mükemmel. Nefis pizza ve yine deniz ürünlü spagetti ve tiramisu çılgınlığı devam etti.

Tatilin üçüncü günü artık denize kavuşma özlemimiz vardı ve plajlar arasından önerilen bölge olan Vaccileddi bölgesindeki Milli Park sınırları içinde bulunan Capo Coda Cavallo plajına gittik. Burada şezlong ve şemsiye kiralayarak tüm gününüzü 20€ gibi bir bedelle muhteşem turkuaz sularda geçirebilirsiniz. Çam ağaçlarını gölgesinde dinlenme ve sakin bir plaj günü yaşama şansınız da var.

 

 

Plajdan biraz erken ayrılarak çevre gezimize, Monti ve Berchidda adlı kasabaları gezerek devam ettik. Pazar günü olduğundan hayat tamamen durmuş gibiydi. Herkes plajlarda denizin keyfini çıkarmayı tercih etmiş. Bercheddi peynirleriyle ünlenmiş bir yer, büyük bir Formaggio var ama Pazar günleri kapalı olduğunu unutmayın. Oradan San Teodora adlı kasabaya geçtik. Burada sahilde ata biniliyor, keyifli ve romantik bir havası var. Biraz bizim Çeşme Şantiye evlerine benzeyen bir bölge.

 

 

Dördüncü günümüzde La Maddelana adasına gitmek üzere, Olbia’dan Palau’ya yaklaşık bir saatte ulaştık. Palau şirin bir liman kenti. Marmaris Bodrum gibi günlük tur tekneleri sıralanmış çevreye turlar düzenliyorlar. Pescheria denen balık lokantalarından birinde yemeğimizi yedikten sonra, Feribotla 15 dakikalık bir mesafede olan La Maddelana adasına geçtik. Ada çok güzel, Yunan adalarına benzeyen bir havası var. Özellikle evlerinin balkonlarına gösterdikleri özen dikkat çekici. Çok şirin evler, cafeler, ve begonvil cenneti diyebiliriz. Buradan teknelerle çevredeki adalara günlük gezi ve diving turları alabilirsiniz. Kişi başı 55 – 75 € arasında değişen tekneler ve yelkenlilerle tam gün cennet sularda denize girip daış yapmak mümkün. Ertesi gün için seçtiğimiz tekneyi pazarlayan güzel İtalyan kızdan bilgilerimizi aldıktan sonra tepede adaya hakim noktada bulunan “Ristorante Perla Blu” akşam içkimizi almak için seçtiğimiz yerdi. Orada teknelerini Türkiye’ye getirmek için gelmiş Türk’lerle biraz sohbet ettikten sonra tekrar dönüş yolundayız.

 

 

Beşinci günümüz… Benim için en keyifli gün diyebilirim. 10:30 teknemiz hareket etti. Muhteşem koylar, akvaryum deniz, koruma altına alınmış sahiller ve çeşitli ülkelerin zenginlerinin sahip olduğu özel koylardaki evler. 1960 lı yıllarda İspanya’dan gelen Mr. Rafaello burada kendisine bir ev yapmaya karar verir ve sadece yakın arkadaşlarını da buraya davet ederek onların da bu koyda ev yapmalarına izin verir. Sonradan küçücük bir şehir haline gelen ve dışarıdan kimseye açık olmayan bu minik koy Porto Rafaello adını alır. Tabii ki Mr. Rafaello da kendini bu minik şehrin kralı ilan eder.

 

Teknemiz çok renkli, çeşitli milletlerden oluşmuş 12 kişilik bir grup olduk. Arjantin, İtalya, İsviçre, İrlanda,Rus, Fransa ve biz Türkler. Bütün gün boyu muhteşem sularda yüzmek, tekneden atlamak, dalmak, harikaydı. “Pink Beach” olarak anılan koy koruma altında. Karadan ve denizden ulaşılmasına izin verilmiyor. Doğanın bir mucizesi güzelliğinde bir koy. Sadece önünden geçerek seyrettik dokunmaya kıyamadığınız bir güzellik gibi. Arzu edenler buradaki özel mağaralara botlarla düzenlenen turları da satın alabiliyor.

Teknede fiyata dahil olarak atıştırmalık özel ürünler, şarap, karidesler, ve tabi ki spagetti. Üstüne kahve eşliğinde ev yapımı likörleri mirte ve turtaları eritmek için daha çok yüzmek gerekti. Mirte bizim bildiğimiz çekirdekli kokulu siyah üzüm, güzel bir aroması var.

Akşam yorgun ve keyifli otele dönüş.

Sardunya adasındaki son günümüzde adanın batısına gitmeye karar verdik. Alghero’ya Sassari üzerinden 1.5 saatte ulaştık. Karayolu boyunca toplanmış saman balyaları tipik İtalya fotoğrafını bir kez daha tekrarladı bize. Alghero da çok şirin bir şehir. Biraz İspanyol izleri var evlerde ve şehrin bütününde. Burası da diğerleri gibi bir liman beldesi. Tekneler, sahil boyunca sıralanmış şirin cafeler… Tam merkezde yer alan seramik kubbeli muhteşem kilisesiyle masal kenti gibi. Faytonlar ve minik trenle şehirde küçük bir tur yapabiliyorsunuz. Biz faytonu tercih ettik. 20 dakikalık gezintiyle bir ön bilgi edindikten sonra gözümüze kestirdiğimiz yerleri kendimiz tekrar ziyaret ettik. Tabi ki buraya gelip mercan almamak olmazdı. Mercanlarıyla ünlü olan bu bölgeden hanımlar birer takı almadan ayrılamaz kanısındayım. “La Posada Del Mar” burada seçtiğimiz lokanta. Hepsi gibi bu da çok başarılıydı. Öğlen yemeğimizi burada yedikten sonra, Sardunya’ya veda ediyoruz.

Gezimizin yedinci günü Olbia’dan hareket ettik. Santa Teresa Gallura limanına ulaşmamız 1,5 saat sürdü. Arabamızı burada teslim ederek, Moby deniz yolları ile Bonifacio limanına hareket ettik. Bu ulaşım yetişkinler için kişi başı 25 € gibi. 7:00, 10:00,15:00, 18:30 gibi aralıklarla Sardunya Korsika arası seferler var. Korsika ‘dan Sardunya’ya ise 8:30, 12:00, 17:00, 20:00 saatlerinde seferler var.

 

 

Bonifacio limanına giriş rüya gibi. Şehir cömertçe sunduğu manzarayla adeta sizi kucaklıyor. Bonifacio da hatırlamanız gereken bir nokta, taksilerin çok az olduğu… Burada da araba kiralamak hem daha ekonomik hem de çok daha konforlu. Korsika’da seçtiğimiz otelimiz Hotel Moby Dick, Santa Gulia adlı bölgede çok güzel, konforlu muhteşem denizi ve doğası olan ve super bir Fransız mutfağına sahip restaurantıyla biraz pahalı kategorisine giren harika bir oteldi. Odalarımıza yerleşmemiz biraz geç olacağından hemen kendimizi plaja attık. Bu otelde güzel bir sistem var. Herkesin plajdaki yeri sabitleniyor ve siz bunu ilk günde seçme şansına sahip oluyorsunuz. Tatiliniz boyunca her gün yer arama gibi sıkıntı yaşamıyorsunuz. Otel çok romantik, güzel konumda. Uzun yürüyüş yapabileceğiniz bir sahili var. Ancak ufak bir sıkıntısı, hemen otelin yanında bir tatlı su havzası olduğundan sivrisinekler bol miktarda. Ben de onlara açık büfe ziyafeti vermiş gibi oldum biraz. Ancak bu tatlı su ile denizin birleştiği noktada yengeçler adeta lunaparkta gibi eğleniyorlar.

 

Buradaki inanışa göre, bir deniz kabuğu var ve onun içindeki hayvanın üstündeki kabuğun Santa Lucia’nın gözyaşı olduğu kabul ediliyor. Eğer bu kabuğu denizde bulursanız o senenin çok şanslı, bereketli, dileklerinizin kabul edileceği bir yıl olacağına inanılıyor. Ve bu yüzden sürekli suya bakarak yürüyen insanları görürseniz şaşırmayın. En çok nisan mayıs aylarında bu kabuğa rastlandığını da belirteyim.

İlk gün için yarım gün de olsa oradaki denizin tadını çıkarttık. Çok sığ başlayan deniz uzun bir mesafe öyle devam ediyor. Küçük çocuklar için ideal.

Ertesi sabah otelimizden arabamızı alıp Bonifacio’yu keşfe gittik. Tepede 14.yüzyıldan kalma kale ve etrafındaki daracık sokaklar sanki şehrin yüreği ve kan damarları gibi. Hotel De Ville orada çok eski bir otel. Etrafındaki her sokağı gezmenizi öneriyorum. Harika dükkanlar, sandviççiler ve şaka gibi lokantalar var. Şaka gibi diyorum çünkü sadece minicik dört masası olan ve insanların sokakta sıra beklediği yerler bunlar. Minicik pencerelerinden denizi seyrederken nefis tadlar arasında bir çekişmedir gidiyor. Tipik Korsika yemekleri yapıyorlar. Yemeğinizin yanında lokal bira Pietra içmeden sakın oradan ayrılmayın.

 

Nefis dondurmaları da unutmayalım bu arada.

Bonifacio, yukarıda kale etrafında olan eski bölge ve aşağıda limanda olan restaurantlar, dükkanlar, oteller olarak iki kısma ayrılabilir. Aşağıda arabanızı otoparka bırakarak, yürüyerek merdivenlerden kaleye ulaşabilirsiniz. Veya Le Petit Train ile 5 € karşılığında yukarı çıkabilirsiniz. Bu tren her yarım saatte bir belli noktalardan hareket ediyor. Ben yukarı bölgeyi daha çok sevdim, akşama kadar daracık sokakları keşfedin, alışveriş yapın, yemek yiyin ve evlerin muhteşem demir işçiliğine sahip balkonlarına da bakmadan geçmeyin derim.

 
Posted : 13/05/2022 12:33 pm